SÜMENLER KÖYÜ
  İlimiz Hakkında
 

TARİHÇESİ

Kastamonu, Kuzeybatı Anadolu’da tarih boyunca doğu batı güzergahını sağlayan ana yollardan biri üzerine kurulu bir kenttir. Küre ve Ilgaz Dağlarının arasındaki vadiyle birlikte Karadeniz sahili ile güneyde de Devrez Vadisini kapsayan Kastamonu, özellikle İç Anadolu Bölgesinin de denize bağlantısını sağlayan bir kuzey güney hattının da ortasında olmasından dolayı tarih boyunca iskan görmüş bir yerdir.

 


Türkiye’nin Kuzey Batı Anadolu Bölgesinde yer alan Kastamonu ili, 33° ve 34° doğu boylamları ile 41-42° kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır. Doğuda Sinop ve Çorum, güneyde Çankırı, batıda Karabük ve Bartın ile çevrelenen ilin kuzeydeki doğal sınırını Karadeniz oluşturur. Bölgenin jeolojik yapısına, bölgenin iç ulaşımına olduğu kadar diğer bölgelerle ilişkisini de çağımıza gelene kadar zorlayan dağlar egemendir. Şehrin güneyinde doğu-batı doğrultulu Ilgaz Dağları ve kent merkezinin kuzeyinde denize paralel uzanan Küre Dağları bu dağların başlıcalarını oluşturur


Kastamonu, antik dönemde Asia Minor (Küçük Asya) içinde Paphlagonia Bölgesinde yer alıyordu. Paphlagonia, antik Halys (Kızılırmak) ile Parthenos (Bartın) ırmakları arasında kalan, kuzeyinde Pontus Euxeinos (Karadeniz), güneyinde Galatia, güney doğusunda Kappadokia, güney batısında Phrygia ve batısında Bithynia bölgeleri ile sınırlandırılmış olan alandır.


Kastamonu’nun, arkeolojik bazı kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda Paleolitik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir kronolojiye sahip olduğu görülür.


Kastamonu’da Paleolitik Dönem
Ülkemizde prehistorya alanında yapılan çalışmalar içerisinde özellikle Karadeniz Bölgesinde önemli bir eksiklik olduğu görülmektedir. Karadeniz Bölgesi içinde de Batı Karadeniz Bölümü ve özellikle Kastamonu bu alandaki çalışmalardan oldukça az bir bilgiye sahip yörelerden biridir.


Kastamonu prehistoryası üzerine 1940’lar ve 1950’lerin başlarında Kılıç Kökten (1948 – 1951), Muzaffer S. Şenyürek (1944), Enver Bostancı (1952), Ahmet Gökoğlu (1952) çalışırken, 1990’lardan sonra İstanbul Üniversitesi ve Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsünün yüzey araştırmaları ile TAY’ın (Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri) çalışmaları olmuştur.


Kılıç Kökten 1940 ve 1945 yıllarında bölgede yapmış olduğu çalışmalarda, özellikle Orta Karadeniz Bölgesinin prehistoryasının zenginliğinden kaynaklı olarak Batı Karadeniz Bölümünü de incelemek üzere çalışmalar yapmıştır. Kökten çalışmasını Osmancık – Tosya – Ilgaz – Çerkes - Göl Köy Enstitüsü – Daday – Taşköprü – Kastamonu –Araç - Safranbolu ve Karabük hatlarında yapmış, ancak net bir prehistorik yerleşim bulamamıştır. Şenyürek çalışmasında Göl Köy Enstitüsü buluntuları üzerine yoğunlaştırırken, Bosancı, daha çok Gökırmak vadisi üzerine çalışmış, Gökoğlu ise genel Kastamonu arkeolojisi içinde bu çalışmaların tümüne bir değerlendirme bakışında bulunmuştur. Son dönem yüzey araştırmaları ise daha kapsamlı olarak tüm il sınırları taranmış, prehistoryadan başlayarak Bizans sona kadar uzanan yerleşimler tespit edilmeye çalışılmıştır.


Neolitik ve Kalkolitik Dönemler
Kastamonu ve çevresinde neolitik döneme ait herhangi bir yerleşme şu ana kadar bulunamamış olmasına rağmen, kent merkezinin 25 Km. kuzeyinde yer alan Devrekani ilçesinde ve 25 Km. kuzeydoğusunda yer alan Germeç (Alatarla) yerleşimlerinde megalitik kültürlere ait menhirler saptanmıştır. Yine 1995 yılı çalışmalarında, Kastamonu merkez Akçeseke Köyü Hacı Ömer Mahallesi Çatal kaya mevkiinde yer alan alçak bir höyükte bulunan obsidyen yonga parçaları, 1996 yılı çalışmalarında bulunan Araç ilçesi Giremez Köyü Kayabaşı mevkiinde bulunan alçak bir höyükten bulunan minik obsidyen alet yongaları ile çok kaliteli çakmaktaşı yongalar neolitik dönemin sonuna tarihlendirilmektedir. 1995-1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi ve Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü tarafından yapılan yüzey araştırmalarının değerlendirmeleri içinde neolitik dönem yerleşimlerinin bulunamamasının nedenini, dönem iskan yerlerinin vadi tabanlarına kurulup, sık sık meydana gelen taşkınlara maruz kalmasıyla, bu iskan yerlerinin alüvyon tabakalarının altında kalmış olabileceği vurgulanmaktadır.


Yukarıda bahsettiğimiz yüzey araştırmaları çalışmalarında, Kastamonu Bezirkan Köyü ve Araç ilçesinin İğdir bölgesinde yapılan incelemelerde, bulunan kerpiç parçaları ve seramik buluntularının ön değerlendirmesi sonucu tarihlendirmeleri kalkolitik ve İlk Tunç Çağı I ( M.Ö. 3000-2500) dönemlerine yerleştirilmiştir. Kastamonu Kınık mevkiinde yapılan kazılarda da bölgenin İlk Tunç Çağlarından bu yana kesintisiz iskan edildiği ortaya çıkarılmıştır. Merkez ilçe Gülef Köyü civarından toplanan malzemeler İlk Tunç Çağı II/III dönemine, Karamukla Köyü malzemeleri ise İlk Tunç Çağı II/III, Orta Tunç Çağı ( M.Ö. 2500-2000 ), Son Tunç Çağı ( M.Ö. 2000-1200 ) dönemlerine tarihlendirilmektedir.


Son Tunç Çağı (Pala ve Tumana Devletleri)
M.Ö. II. Bin Anadolu’da Kastamonu ve bölgesi Pala ve Tummana kavimlerinin yerleştiği topraklar olarak görülür. Bu kavim ya da kavimler Pala dili (Palaca) konuşuyor ve sadece çivi yazısı tekniği kullanırlarken, bu dile ait çok az sayıda belge Hitit metinlerinden ele geçmiştir. Büyük ihtimalle Transkafkasya kökenli olup yakın akrabaları olan Hititler ve Luwiler ile aynı çağlarda Anadolu’ya gelmiş ve bu bölgeye yerleşmiş olmalıdırlar. Hitit metinlerindeki Pala ve Tumana ülkeleri klasik çağlardaki Blaene ve Dominitis’e uymakta ve Hitit kanunlarında yine Hitit (Hatti) ülkelerinin dışında bir ülke olarak kabul edilmektedir. M.Ö. II. Binin sonlarına doğru Pala-Tummana ülkeleri ile Hitit imparatorluğu II. Murşili ( M.Ö. 1370-1310 ) döneminde mücadeleleri yoğunlaşmakta ve bu bölgede Hitit hakimiyeti yayılmaya başlamaktadır. İmparator Mutavalli ( M.Ö. 1310-1280 ) döneminde kardeşi ve daha sonra imparator olacak III. Hattuşili’nin ( M.Ö.1280-1250 ) kuzey ülkelerinde Kaşkaları yenmesiyle, Kaşkaların sahip olduğu topraklarla beraber tüm kuzey ülkelerinin kontrolü Hititlerin eline geçmiş ve Mutavalli tarafından tüm bu bölgelerin sorumluluğu III. Hattuşili’ye verilerek bölge tamamen Hitit denetimi altında yeniden iskan edilmiştir.


Hitit yazılı kaynaklarından günümüze kalan önemli bilgilerden bazıları ise Hititlerin komşuları ve bu komşuların yaşadıkları coğrafyadır. Hititler üzerine yüzyılı aşkın bir süredir arkeolojik ve lingustik çalışmalar olmasına rağmen, Pala ve Tumana bölgesi üzerindeki kültürler üzerine özellikle arkeolojik hiçbir çalışmanın olmaması bizi doğal olarak Hitit metinlerindeki bu bölge için geçerli olan kayıtlara ve bilgilere yönlendirmektedir. Bu noktada bölgemiz kültürleri üzerine söyleyeceğimiz tüm bilgiler bu Hitit metinlerine dayanmaktadır.


Bölgemiz yazılı kaynaklar olarak Eski Asur metinleri ile Hitit metinlerindeki yazılı kaynaklarda geçmektedir. Bunlardan Eski Asur metinlerinde bölgemizde yerleşik bir kavim olan Palalar, yine Hitit metinlerinde Pala Ülkesi ve dinsel kültürü ile geçerken yine Hitit kaynaklarında Kastamonu “Kaştama” şehri olarak bir Hitit kenti (?) olarak da gösterilmektedir. Tumana Ülkesi ise Hitit metinlerinde Pala Ülkesi ile birlikte yan yana kullanılmaktadır.


Hitit yazılı metinlerine göre Pala Ülkesi, Kızılırmak’ın batısı ile Sakarya Irmağı arasında kalan, güneyde ise Ilgaz Dağlarının güneyi Çankırı arasına kadar uzanan bir coğrafya olarak tanımlanmaktadır. Bilim adamlarının yeterli çalışmaların olmamasından kaynaklı olarak Pala şehri ve ülkesinin tam lokalizasyonunu yapamamaktadırlar. Üç ana görüş içerisinde Klasik dönemdeki Blaene şehri yani günümüz Taşköprü ile Kastamonu arasında (?) yer alan bir iskan bölgesi olarak, ayrıca Vezirköprü ve Osmancık arasında yer alan bir bölge olması, son olarak da Tosya’dan Ilgaz’a doğru uzanan vadide yer alması ihtimaller arasında geçmektedir. Ancak bu görüşlerden en yaygın olanı Klasik Dönem Blaene şehrinin bulunduğu yer olarak görülür.


Palaların konuşmuş oldukları dil olan Palaca bir Hint-Avrupa dili olarak M.Ö. II. Bin Anadolu’sunda konuşulan başlıca üç dil arasında yer almaktadır. Yine Klasik Dönem Paphlagonia Bölgesi olarak adlandırılan o coğrafya içerisinde bu dilin yaygın olarak konuşulduğu kabul edilmektedir. Hitit metinlerinde yer alan Palaca metinler ‘’Palaumnili’’ olarak geçmektedir. Pala ülkesi insanları sadece çivi yazısı tekniği kullanmışlar ve bu dile ait çok az sayıda belge de Hitit metinlerinden ele geçmiştir. Hitit yazılı kaynaklarında yer alan Palaca metinlerinde işlenen temalar ise genelde dinsel içerikli olmakla beraber bölgenin en önemli tanrısı olan “Ziparwa” adına düzenlenen dinsel törenlerden bahsetmektedir. Tanrı Ziparwa bölgenin en önemli tanrısı olarak ilk başta bir Fırtına Tanrısıdır. Aynı zamanda Ziparwa kışın ölen ve baharda yeniden dirilen bir bereket tanrısıdır da. Bu tanrıdan başka Pala ülkesinin tanrıları arasında; Katahziwuri, Tiiaz (Güneş Tanrısı), Ilaliiantes, Haşamili, Kamama gibi tanrılar bulunmaktadır.


Tumana ülkesi hakkında da araştırmacıların birleşiği lokalizasyon olarak, Klasik dönem Dominitis-Timonion kenti yani Kastamonu kentinin güneybatısında, Kastamonu’ya uzak olmayan bir yerde, Araç suyu yukarı kesiminde yer alan olabilir. Tumana Ülkesi ile de Hitit metinlerinde I. Şuppiluliuma döneminde ilk kez olarak anılmaya başlar. Ancak Tumana ülkesi Pala ülkesi gibi daha ilk baştan Hitit ülkesinin bir bağdaşığı olarak değil, savaşlar sonunda alınarak Hitit Devletine bağlanan bir eyalet olarak karşımıza çıkar. Tumana Ülkesinin bundan sonraki siyasi varlığı Pala Ülkesi ile özdeş olarak devam edecektir.


Kastamonu’da Hitit Varlığı
Kuzey ülkelerinin iskan edilmesiyle bölgemizde Hitit varlığını güçlendiğini bilmekteyiz. Bu Hitit yazılı kaynaklarının ispatı haricinde bölgemizde yapılan çeşitli arkeolojik çalışmalar ve buluntular da bölgemizdeki Hitit varlığının kanıtı olarak karşımıza çıkmakta. İstanbul Üniversitesi ve Fransız Arkeoloji Enstitüsünün birlikte yapmış olduğu dört sezonluk yüzey araştırmalarında bulunan seramik parçaları, Kastamonu civarında bir mağarada bulunan Hitit askeri kılıcı ve son zamanlarda Devrekani Kınık’ta yapılan kazılar bu kanıtlar içinde gösterilebilir. Hatta bu buluntulardan haricinde Hitit Kralı I. Arnuwanda’nın Kaşkaları tanrılara şikayet ettiği bir mektubunda, yağmalanan ve suçsuz şehirleri sıralarken “Kaştama” şehrini de saymaktadır.


Kastamonu ve bölgesi M.Ö. II. Bin ortalarından itibaren Hitit Devleti ile ticari ve kültürel olarak muhtemelen yakın bir ilişki içerisinde ve bu yakınlaşmada siyasal olduğu kadar baskın kültürün etkisi altına da girmektedir. Hitit metinlerinde anılan tanrı “Zashapuna” Kaştama şehrinin fırtına tanrısı olarak geçmektedir. Eğer Kaştama şehri günümüz Kastamonu ya da bölgesi içerinde bir kent ise Hititlerin baskın gücünün Pala-Tumana bölgesinde var olduğunu rahatlıkla görülebilir.


M.Ö. II. Bin sonlarına doğru Kastamonu ve bölgesindeki Hitit varlığı, Prof. Dr. A. Çınaroğlu’nun bilimsel başkanlığında yürütülen Kastamonu’nun Devrekâni ilçesindeki Kınık kazısı ortaya konmaya başlamıştır. Bu kazının başlamasına neden olan ve buradan çıkmış olan 31 parça gümüş (?) eser muhtemel olarak bölgede önemli bir Hitit varlığını göstermektedir. Bu eserler arasında boğa başlı rythonlar, kapaklar, maşrapalar, omphalaslu ve omphalossuz taslar gibi eserler yer almaktadır. Ayrıca daha önceki bazı araştırmalara ve buluntulara bakarak Kastamonu ve çevresindeki Hitit varlığı ortaya konabilmektedir. Kastamonu’nun Karamuk Molla köyünde yapılan yüzey araştırmalarında, İlk Tunç Çağı seramiği yanında Hitit seramikleri ve I. Bin gri seramiği de çıkmıştır. 1996 yılında yapılan yüzey araştırmalarında, Araç ve İhsangazi ilçelerinde yapılan çalışmalarda bölgede bulunan II. Bin seramikleri Hititlerin bölgedeki varlıklarına açık bir kanıt olarak gösterilmektedir. Bunun yanında geçmiş yıllarda bulunan bir kılıçta, klasik Hitit askeri teçhizatı olduğu tespit edilmiştir.


Taprammi Çanağı
Kınık kazıları, Hitit kültürünün somut kanıtlarını Kastamonu’da ortaya koyarken, kazılarda çıkan buluntular arasındaki metal bir kapta arkeoloji dünyasının bakışlarını Kastamonu’ya çevirdi. Bu kap kazıların başlamasına neden olan buluntu grubu içinde yer alan ve üzerinde av sahnelerinin yer aldığı Taprammi Çanağı idi. Kapta 3 friz halinde çeşitli konular kabartma şeklinde gösterilirken, çok canlı bir av sahnesi, Hitit dönemi için ünik bir şey olan hayvanların cinsel birleşme sahnesi ve grifonlar görülebiliyor. Kapta yer alan bu betimlerin yanı sıra bir diğer çok önemli unsur da Hitit hiyeroglifleri ile yazılmış “Taprammi” kelimesinden alır. Bu kelime bir isim olmakla beraber, bu ismin Hitit’in başkenti Hattuşa’da çok önemli bir tüccara ait olduğu da belirlenmiş durumda.


Paphlagonia (Paflagonya) ve Homeros’un İlyadası’nda Paphlagonialılar
M.Ö. 1200’lü yılların sonlarına doğru Hitit Devleti yıkılırken Anadolu, özellikle Balkanlar’dan gelen Trak Kavimlerinin tarafından istila edilmişti. Bu Tak kabilelerinden olan ve özellikle Eskişehir Afyon dolaylarında hâkimiyeti bilinen Frigler Kastamonu bölgesinde de siyasal bir güç olmayı başarmışlardı. M.Ö. 7. Yy’da Kimmer istilasına maruz kalan bölge, daha sonra Lydia kralı Alyettes’in Kimmer tehlikesini ortadan kaldırması ile kral Kroissos döneminde ( M. Ö. 561-546 ), Lydia egemenliğine girmiştir. M.Ö. 546 yılından itibaren ise bölgede Pers hâkimiyeti başlar38.


M.Ö. I. Bin olarak anılan çağla birlikte Kastamonu Bölgesi Paphlagonia olarak adlandırılır. Bu bölgenin halkı açık olmamakla birlikte batıdan yani Balkanlar’dan gelmiş bir Thrak boyunun uzantısı olduğu düşünülebilir. Antik tarihçilerden Ksenphon Paphlagonia bölgesinde“Kotys” adlı bir liderden söz eder ki, bu isime Thrakialılar arasında sık rastlanır. Ancak, Thrak göçlerinden etkilense bile bölge, halkının önemli bir bölümünün bu bölgede M.Ö. II. Binyılda yaşadığı bilinen Palaların devamının olması daha da mümkün görünmektedir.


Yazılı kaynaklarda Paphlagonia ve Paphlagonia Bölgesinden ilk bahsedilen yer ünlü ozan Homeros’un Troya Savaşını anlattığı İlyada adlı eseridir. Homeros bu eserinde Paphlagonialıları Pylamenes ve oğlu Harpalion önderliğinde Akhalara karşı Troyalıların saflarında savaşan onurlu bir halk olarak gösterir.
Anadolu’da başlayan Pers hakimiyeti ile Papahlagonia Phrygia satraplığına bağlanmıştır. Aynı yıllarda yani M.Ö. 6. yy’da bölgenin kıyı kesimleri Ionia Bölgesi şehri olan Miletos tarafından kolonize edilmeye başlamıştır. M.Ö. 333 yılına gelindiğinde Büyük İskender yönetimi altına giren bölgede M.Ö. 298 yılında Ktistes Mitridates tarafından Pontus Devleti kurulmuştur.


Bölgede Roma Hakimiyeti
Kastamonu’nun da içinde yer aldığı Paphlagonia bölgesinde M.Ö. 73-72 yıllarında Romalı General Lucullus ile başlayan Roma tesiri M.Ö. 64 yılında bir başka Romalı General Pompeus Magnus tarafından tamamen Roma egemenliği altına girer.


General Pompeus Pontus Kralı Eupator Mithradates’ karşı savaşları sonrasında ele geçirdiği bu bölgede yeni bir düzenlemeye gider. Bu yeni düzenleme temelde sivil idareyi yerel yöneticilere bırakıp askeri idareyi ise Roma’nın alması yönünde olmuştu. Düzenleme doğrultusunda bölgede 11 yeni kent oluşturuldu. Bu kentler arasında günümüzde Kastamonu’nun büyük bir ilçesi olan Taşköprü antik ismiyle Pompeiopolis, yine Kastamonu sınırlarındaki bugünkü İnebolu ilçesi Abonuteichos/Ionopolis gibi kentler de bulunuyordu.


Yeni düzenlenen bölge içerisinde günümüz Gangra (Çankırı) başkent olurken, Pompeiopolis (Taşköprü) birlik meclisinin de toplandığı manevi başkent konumundaydı. Bu kuruluşun ardından kısa bir süre sonra Roma egemenliğindeki bölge içindeki kentlerde hızlı bir yükselme kendini gösterir.


Pompeiopolis yani günümüz Taşköprü en güçlü zamanını Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un damadı olan Klaudius Severus döneminde yaşamaya başladı. Bu yöneticiyle birlikte Pompeiopolis başkent konumuna yükseldi. Kent Paphlagonia Bölgesi içerisinde “Metropolis Sebaste” yani Paphlagonia’nın ana şehri ve kutsal şehri konumunda anılmaya başlar.


Diğer yandan İnebolu yani Ionopolis’de aynı imparator döneminde Roma İmparatorluğu içerisinde çok tanınan bir kehanet ve sağlık merkezi konumuna gelmişti. Yine aynı dönemde Daday ilçesi sınırlarında kalan Aktaştekke Köyündeki Zeus Bonitenos tapınağı da bölgenin en önemli dinsel merkezlerinden birini oluşturuyordu.
Bölgedeki önemli Roma kentleri M.S. 325’ler itibariyle piskoposluk olarak temsil etmesi bölgede Hıristiyanlığın yayılmaya başladığını göstermektedir. :eşitli dönemler bölge başpsikoposluğu da yapan kentler 13.yüzyıla kadar psikoposluk listelerinde de görülürler.


Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla oluşmaya başlayan Bizans hakimiyeti içindeki bölgede M.S 7-9. yüzyıl arasında gerçekleşen Arap ve Sasani akınlarını oldukça zara vermiştir.


Bizans Dönemi ve İlk Türk İslam Çağlarında Kastamonu
Kastamonu ismine ilk kez 11. yy’ın başlarında rastlanır. “Castamon” olarak anılan bu isim, Bizans İmparatorluğu içinde imparatorluk sülalelerinden biri de olan Komnen ailesinin bilinen ilk üyesi ile birlikte gelmektedir. Bu ilk Komnen, Patrikos Manuel Erotikos Komnenos’tur. Komnen ailesi muhtemelen buraya daha önce Edirne yakınlarındaki bir köyden, antik Komne köyünden gelmişler olmalarına karşın bunun kesin tarihleri yoktur.


Bölgedeki Dokeionoi ve Doukoi gibi güçlü ailelerle çeşitli birleşmelerle güçlenen Komnenler 11. yy’da Kastamonu ve çevresinde geniş toprak sahipleri olarak ortaya çıkarlar. Bizans İmparatoru Basil II (958-1025) döneminde önemli yetkilere kavuşan Manuel Komnenos, oğlu Isaac I Komnenos’u da imparatorlukta ki önemli görevlerde yetiştirdi. 1057 yılına gelindiğinde ise Isaac I Komnenos Bizans İmparatoru ilan edildi. Bizans kayıtlarında Kastamonu imparatorun evi olarak geçmektedir.


Bu tarihten sonra Kastamonu bir imparator ve Bizans devletini yaklaşık 150 yıl yönetecek bir ailenin atat ocağı olarak anılmıştır. 1057’den kısa bir süre sonra 1071 tarihinde Malazgirt zaferiyle Türklerin Anadolu’daki hızlı yayılmasından Kastamonu’da çok çabuk etkilenecektir. Çünkü Isaac I Komnene’nin oğlu Alexios I Komnen bir görevden dönerken dedesinin (Manuel Komnenos) evine uğramak istemiş ama kaleyi boş ve terk edişmiş olarak bulmuştur (1080-1085). Ki burada bir gece kalıp tekrar yoluna devam ederken, daha Kastamonu’dan fazla uzaklaşmadan Türk akıncı birliklerinin saldırısına uğrar ve canını çok zor kurtarmayı başarır.


1084 yılında Emir Karatigin tarafından Kastamonu’nun ilk kez Türklerle tanıştığı bilinmektedir. 1085-1107 tarihleri arasında Selçuklu hükümdarı I. Kılıç Arslann denetiminde bir uç askeri bölgesi olarak görülen Kastamonu daha sonra Danişment Emir Gazi’nin denetimine girmiştir.


Alexios I Komnenos döneminde genelde Türklerin elinde bulunan Kastamonu, oğlu Jhon II Komnenos döneminde tekrar Bizans devleti denetimi altına girer. 1131-1132 tarihinde Kastamonu’ya düzenlediği zaferi Bizans kayıtları “ata ocağını kurtarma” olarak adlandırır. Güçlü kaleyi aşmak için koçbaşları ve özellikle helepolis adı verilen mancınık türleriyle kuşatarak almayı başarırlar. Bu sefer dönüşünde İstanbul’da büyük törenler yaptıran Jhon II Komnenos, sevinci fazla yaşayamaz. Çünkü bu seferin hemen sonrasında Danişment Beyi Emir Gazi tekrar Kastamonu’yu ele geçirir ki tarihler 1133’ü göstermektedir. Daha sonra Danişment Beyi Emir Gazi’nin ölümünü fırsat bilen Jhon II, 1135 tarihinde Kastamonu’yu tekrar ele geçirir.


Kastamonu daha sonra Jhon II ve oğlu Manuel Komnenos döneminde yani 1135-1180 tarihleri arasında Bizanslıların elinde kalacaktır.


Beylikler Dönemi


Çobanoğulları Beyliği (1211-1309)


1084 yılında Türklerle tanışan Kastamonu, Bizans ve Türkler arasında uzun yıllar boyunca el değiştirdi.1180 tarihi sonrasında bölgeye sıklaşan Türk akınları vardır. Bu akınlar sonrasına Kastamonu, 1211–1212 tarihlerinde Anadolu Selçuklu Devletine bağlı Emir Hüsameddin Çoban Bey tarafından kati suretle Türklerin eline geçmiştir.


Bu tarih aynı zamanda Kastamonu’da Çobanoğulları Beyliğinin de kuruluş tarihidir. Hüsameddin Çoban Bey, I. Keykavus döneminde (1211–1219) Melik ülumera (Beylerbeyi) unvanı taşıyordu. Çoban Bey, I. Alaeddin Keykubad’ın tahta çıkışında (1219) Konya’ya giderek bağlılığını bildirmesi sonucu I. Alaeddin Keykubad da onun beylik belgesini yenilemişti. Yöredeki geniş Türkmen kitleleriyle birlikte Çoban Bey, bir uç beyi olarak, Bizanslarla sürekli savaştı ve 1223’te Kırım’a yapılan sefere de katıldı. Bu tarihten sonra kaynaklarda adına rastlanmayan Çoban Beyin öldüğü yer ve zaman bilinmemektedir. Yerine geçen oğlu Hüsameddin Alp Yürek’in de yaşamı ve beylik süresi üstüne bir şey bilinmiyor. Onun dönemi üstüne bilgilerimizin yokluğu, 1243 ten sonra Anadolu Selçukluları’nın Moğol egemenliğine girmesiyle de ilgilidir. Nitekim 1258 tarihli bir belgeden yöre gelirinin Vezir Tuğrayi’ye verildiği anlaşılmaktadır.


Candaroğulları Beyliği (1291-1461)
Eflâni tımarına bağlı Şemseddin Yaman Candar tarafından kurulan beylik, Kastamonu’yu sınırlarına 1309 yılında I. Süleyman Paşa döneminde katar. Daha sonra beylik merkezini Kastamonu’ya taşıyan beylik, dönem Türk İslam dünyası içerisinde bir ilim ve sanat merkezi olarak bilinir. II. Süleyman Paşa (1385–1392) döneminde Osmanlı Devleti ile yakın ilişkilerde bulunan beylik, I. Kosova Savaşında Osmanlı’ya yardım etmesine karşın belli bir süre sonra I. Murad Döneminde kendi topraklarında Osmanlı istilasına uğrar. Halkın Süleyman Paşa tarafına isyan etmesi ile tekrar beyliğe katılan Kastamonu, 1461 tarihinde Fatih Sultan Mehmed tarafından Osmanlı Devleti sınırlarına katılarak önemli bir sancak haline getirilmiştir.


Osmanlı İmparatorluğu
Osmanlı imparatorluğu döneminde, idari taksimat bakımından, geçmişten gelen bir yönetim merkezi olma özelliğini sürdüren Kastamonu Sancağı, doğuda Samsun, batıda İzmit, güneyde Kalecik ve kuzeydeki doğal sınırı olan Karadeniz sahili ile imparatorluğun geniş bir eyaleti olarak, cumhuriyete kadar bir idari merkez konumunu sürdürmüştür.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yapılan yeni değişikliklerle Kastamonu 12 ilçe ile birlikte, bu il olma özelliğini korumuştur.


Milli Mücadele Yıllarında Kastamonu
Kastamonu, Türk İstiklâl Sa¬vaşı sırasında en çok şehit veren illerden biri olmanın yanı sıra, ordunun silâh, cephane ihtiyacının nakledildiği İstanbul-İnebolu-Ankara güzergahının gü¬venliğini de sağlamıştır.


30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nden sonra Ermeni ve Rum azınlığın saldırıları üzerine, İnebolu'da ilk milis gücü kurul¬du. 16 Mayıs 1919'da Samanpazarı'nda toplanan Kastamonulu¬lar, İzmir'in işgalini protesto ede¬rek tepkilerini gösterdiler. Savaş boyunca Kastamonu birçok pro¬testo mitingine sahne oldu. 10 Aralık 1919, 12 Ocak 1920, 1 Şu¬bat 1920, 13 Şubat 1920, 17 Mart 1920, 22 Ağustos 1921 tarihlerin¬de Kastamonu'da düzenlenen mi¬tinglerle başta İstanbul ve İzmir olmak üzere işgaller protesto edil¬di. İşgalci devletlerin yöneticileri¬ne telgraflar çekildi. Bu mitingler içinde, 10 Aralık 1919'da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadın¬lar Kolu'nun Kız Öğretmen Oku¬lu bahçesinde düzenlediği miting büyük yankılar uyandırmış¬tır. 15 Haziran 1919 tarihin¬de halkı olaylardan haberdar etmek için Açıksöz Gazete¬si yayımlanmaya başladı. Mehmet Akif, Nasrullah Camisi' nde Millî Mücadele'yi destekleyici konuşmalar yaptı ve İstiklâl Marşı'nın güftesini ilk kez 21 Şubat 1921 tarihinde Açıksöz Gazetesi'nde yayımladı.


Atatürk'ün Amasya Ge¬nelgesi' yle toplantıya çağrı¬lan Sivas Kongresi'ne Kas¬tamonu'dan Tatlızâde Nuri Efendi ile İnebolulu Emekli Bnb. Zeki Bey katıldılar. Taşköprülü Dava Vekili ve İşadamı Murat (Pala) Bey, kongre masrafları için yedi bin altın göndermişti. Murat Bey, I. TBMM'nde Kasta¬monu milletvekili olarak gö¬rev yaptı, bir yıl sonra hasta¬lanarak vefat etti.


Kastamonu'da Millî Mü¬cadele'yi destekleyen pek çok dernek kurulmuştur. Kastamonu Müdafaa-i Hu¬kuk Cemiyeti, İnebolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Araç Müdafaa-i Hukuk Ce¬miyeti, Cide Müdafaa-i Hu¬kuk Cemiyeti, Devrekani Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Küre Müdafaa-i Hukuk Ce¬miyeti, Daday Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kastamo¬nu Kadınlar Müdafaa-i Hu¬kuk Cemiyeti, Kastamonu Gençler Kulübü, İnebolu Gençler Birliği, İnebolu Kimsesiz Kadınları Çalıştır¬ma Derneği bunların en önemlileridir. Ayrıca, İhtiyat Zabitler Cemiyeti, Muallim¬ler Cemiyeti, Piyer Loti Ce¬miyeti gibi demekler de Millî Mücadele'yi destekle¬yici faaliyetlerde bulunuyor¬lardı.
İnebolu'dan Ankara'ya cephane, asker, malzeme nakliyatını engellemek için 9 Haziran 1921 tarihinde Kılkış ve Panter adlı iki Yunan savaş gemisi İnebolu'yu bombalamaktan geri kalmadı. Sa¬hil muhafaza topçusu karşı ateş açtı. İnebolulular korkmadılar, açıkta demirlemiş gemilerden mavnalarla cephane taşımayı sür¬dürdüler. Kıyıya taşınan silah ve cephane kağnılarla Ankara'ya ta¬şınmaktaydı. Oğullan, eşleri cep¬heye giden analar, bacılar bu gö¬revi üstlenmişlerdi.


Şeyhülislâm Dürrizâde Abdul¬lah Efendi'nin Milli Mücadele'yi engellemeye çalışan 10 Nisan 1920 tarihli fetvasına karşı Anka¬ra Müftüsü Rıfat Börekçi'nin ha¬zırladığı 16 Nisan 1920 tarihli karşı fetvayı ilk aşamada imzala¬yan 45 din adamından 24'ü Kasta¬monulu din adamlarıydı.


İnebolulu kayıkçıların Millî Mücadele yıllarında unutulmaz hizmetleri Türkiye Büyük Mil¬let Meclisi'nin 11 Şubat 1924 ta¬rihindeki toplantısında değerlen¬dirildi. İnebolu Mavnacılar Lon¬cası'na İstiklâl Madalyası veril¬mesi kararlaştırıldı. Dadaylı Yb. Halit Akmansu'nun komutasında¬ki birlik 2 Eylül 1922 günü Uşak Çalköy civarında Yunan Başko¬mutanı Trikopis'i esir alarak tarihe geçti.


Kastamonu, İstiklâl Savaşında işgal altında kalmadı ancak işgal edilen vatan toprakların¬daki yurttaşlarımızın acılarını paylaştı. Daima Millî Mücadele'nin destekçisi oldu. Ordunun lojistik ihtiyaçlarını karşıladı. Di¬ğer yandan, Ankara (2045) ve Konya (2316) ile birlikte en çok şehit ve gazi veren ilimiz olma şerefine de kavuştu. Kastamonulu 1988 şehidin anısını yaşatmak amacıyla 1983 yılında bir şehitler anıtı yaptırıldı.


Şapka ve Kıyafet İnkılabı

Çanakkale Savaşlarından başlayarak Milli Mücadele yıllarında artarak devam eden Kastamonu insanının göstermiş olduğu yararlılıkları, Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılı 24 Ağustos tarihinde Kastamonu İnebolu ilçesinden başlatmış olduğu “Şapka ve Kıyafet İnkılabı” ile onurlandırmıştır.


Türkiye’de bir ilk ve tek olarak T.B.M.M. tarafından 9 Nisan 1924 tarihinde İnebolu ilçemiz Mavnacılar Loncasına verilmiş olan Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası ve Vesikası’da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilimize vermiş olduğu yüksek onurlardan bir diğeridir.


GENEL BİLGİLER

I – GİRİŞ
Kastamonu İli doğal ve kültürel değerler yönünden zengin bir bölgedir. Küre Dağları, bir milyon yıllık Ilgarini Mağarası, dünyaca ünlü macera dolu Valla kanyonu, Ilgaz Dağı kış sporları turizm merkezi, Karadeniz ’e 170 km.lik sahili, kaya mezarları, yaylaları ,konakları, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait tarihi ve mimari özelliklere sahip olan yapıları zenginliklerden bazı örneklerdir.

Kastamonu’daki turizm potansiyeli aynı zamanda çeşitlilik de arz etmekte ve kıyı turizminden kış turizmine çok geniş bir yelpazede yılın oniki ayında turizm hizmetleri sunulabilmektedir.

İl’ de Ilgaz Dağı Milli Parkı ve Küre Dağları Milli Parkı ile Ilgaz Dağı kış turizmi tesisleri, yat turizmine elverişli koyları, tarihin çeşitli dönemlerine ait eserleri, eşsiz tabiatı ile dört mevsim yerli ve yabancı turistlerin gözde beldesi olmaya namzettir.

İl ‘in bu turizm potansiyelinin daha iyi kullanılabilmesi, değerlendirilebilmesi için yerli ve yabancı turizm yatırımcılarını bölgeyi görüp- incelemeleri önerilmektedir.



II – TARİHÇE
Bilinen tarihi yaklaşık 4000 yıl öncesine dayanan Kastamonu adını kurucuları Gas’ lara atfen, Gas ülkesi anlamında Gas Tumanna'dan almaktadır. Hititlerden başlayarak Frig,Lidya,Pers,Roma,Bizans, Selçuklu, Danişmendli, Candaroğulları ve daha sonra 1460'ta Osmanlı egemenliğine girmiş ve Cumhuriyet dönemine kadar Osmanlının önemli kentlerinden olmuştur. Bu kültürel sürekliliği temsil eden sayısız dini ve sivil yapıyı kent merkezi ve ilçelerinin tarihi dokusunda barındırır.

Öte yandan Cumhuriyet tarihimizde de Kastamonu'nun ayrı bir önemi vardır. Ulusal Bağımsızlık Savaşı sırasında güvenli bir liman kenti olarak İnebolu'dan Ankara'ya lojistik destek sağlamış, Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından 23 Ağustos 1925 tarihinde Kıyafet ve Şapka Devrimi'nin açıklandığı kent olarak özel bir anlam kazanmıştır.

III – İLİN İDARİ YAPISI
Kastamonu İlinde İlçe sayısı 20’dir Kastamonu İlinde merkez dahil 21 Belediye, 1070 köy bulunmaktadır. Köy sayısı bakımından Türkiye’de ikinci sırada yer almaktadır.Köylere bağlı ayrıca 2.558 adet yerleşim birimi vardır.

IV – FİZİKİ YAPI
Türkiye’nin Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan Kastamonu İl’ i doğusunda Sinop, Batısında Bartın ve Karabük, güneyinde Çankırı ve güney-doğusunda Çorum İl’ i ile sınır oluşturmaktadır. Kuzeyinde ise Karadeniz ile çevrilidir. 13.108 km2 alan üzerinde yer alan Kastamonu Türkiye topraklarının %1.7’ sini oluşturmaktadır. İl merkezinin denizden yüksekliği 780 mt dir. Karadeniz’e 170 km’ lik sahil bandı ile açılır.

V – COĞRAFİ YAPI
Kastamonu İli, fiziki olarak doğu-batı yönünde uzanan Kuzeyde İsfendiyar (Küre) ve güneyde Ilgaz dağları ile şekillenmiştir.
İsfendiyar dağları sahile paralel uzanır ve kıyıdan itibaren yükselerek güneyde Gökırmak ile sınırlanır.İsfendiyar dağları sarp yamaçlı ve geçilmesi güç dereler meydana getirerek uzanırlar

VI – NÜFUS YERLEŞİM
2000 nüfus sayımına göre İl nüfusu 376.725’ tir. Bu nüfusun 176.810’u şehir, 199.915’i köylerde yaşamaktadır. İl’in toplam nüfusu önceki sayımlara göre azalmıştır. Nüfusun azalmasının en büyük sebebi ise özellikle köylerden büyük şehirlere verdiği göçtür. En çok göç verdiği iller İstanbul, Zonguldak, Ankara, Kocaeli ve İzmir dir. Göç olayı İl’in yaş ve cinsiyet yapısını da etkilemektedir. Okur – Yazar oranı yüksek olup fakülte ve yüksek okul mezunu sayısı artmaktadır.

VII – İŞ DÜNYASI ( İLİN EKONOMİK KAYNAKLARI )
İlimizin ekonomisi genel olarak tarım, hayvancılık ve ormana dayanmaktadır. Son yıllarda turizm çeşitliliğine ağırlık verilerek, turizm sektörünün canlandırılmasına gayret edilmektedir. Bozulmamış, tahrip olmamış tabiatı, kültürü, el sanatları ile büyük turizm potansiyeline sahiptir.

Gelecekte turizm, il için önemli bir ticaret ve ekonomi kaynağı teşkil edecektir.

İl ekonomisine hakim olan en önemli sektör tarımdır. Tarımsal etkinlik bitkisel üretime ve ülkenin zengin orman kuşağı üzerinde yer alması sebebi ile ormancılığa dayanmaktadır. İlin genel yüzölçümünün %60’ını tarım alanları teşkil eder. Üretilen tarım ürünleri; buğday, arpa, çeltik ve patatestir. Sanayi bitkisi olarak da şeker pancarı, kendir, sarımsak üretilmektedir. Tüm Türkiye’de üretilen sarımsağın %14’ ü ilimizde üretilmektedir. Yıllık 16.000 tonu bulmaktadır. Hava şartları meyvecilik için müsait olup, başlıca meyveler; elma, armut, üryani eriği, ve üzümdür. Ormanlık alan ve ağaç türü zenginliği açısından ülkemizin önde gelen illerinden biridir. Öte yandan ormanlarda elde edilen üretim ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Yıllık ortalama endüstriyel odun üretimi 500.000 m3 miktarındadır.

İlin iklim ve doğal yapı olarak hayvancılığa elverişlidir. İl’ de şeker, yem, süt fabrikalarının varlığını hayvancılığı destekleyen önemli etkenlerdir. Süt üretiminin değerlendirilmesi için öncelik ve ağırlık verilmektedir. Kovan arıcılığı yaygın haldedir. Baraj ve göllerde alabalık yetiştiriciliği yaygınlaşmıştır.

Halen 16 işletmede alabalık işletmeciliği yapılmaktadır. Toplam üretim kapasitesi 416 ton/yıl dır. Sanayi bakımından çok gelişmemiştir. Sanayi kuruluşlarının çoğu iktisadi kamu kuruluşudur. Bunlar; Etibank Küre Bakırlı Prit İşletmesi, Şeker Fabrikası, Seka’dır. Abana, Elektro Mekanik Sanayi, Tosya Yem ve Tosya Meyve Suyu Fabrikaları diğer sanayi kuruluşlarıdır.

Yem fabrikaları, un fabrikaları, süt mamulleri fabrikaları, ağaç mobilya ve orman ürünleri (sunta, kontraplak fabrikası) Tosya İlçesinde tekstil sanayi (kıl ipliği ve tela üretimi), tuğla ve konfeksiyon fabrikası mevcuttur.İl Merkezinde ve Seydiler İlçesinde Organize Sanayi siteleri teşkil edilmektedir. Ayrıca 7 adet küçük sanayi sitesi faaliyetti olup 12 adet daha inşaat halindedir.

VIII – ULAŞIM
İlimiz İstanbul’a 508 km, Ankara’ya 245 km mesafededir. Kastamonu Hava Alanının 2370mt. Uzunluğundaki pist yapımı tamamlanmıştır. Karadeniz'e 170 km.lik bir sahil bandı ile açılan İl'de 6 ilçesi deniz kıyısındadır. İnebolu İlçesi'nde küçük tonajlı gemilerin yük alıp boşaltabilecekleri bir limana sahip olup,ayrıca, Cide, Abana, Çatalzeytin ilçelerinde küçük limanlar mevcuttur.




 
  Bugün 8 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol