SÜMENLER KÖYÜ
  Sepetçioğlu Hikayesi
 

 
« : 12-Aralık-2007, 10:04:28 »
 

Kastamonu-Daday yolundan çok değil 16.km ileride sola bir yol ayrılır. Mehran yazar tabelada. Anayolun hemen yanı başında şirin mi şirin, güzel mi güzel bir köy görürsünüz. Daha köyün girişinde sizi büyülü bir hava karşılar. Anlarsınız ki burası farklı bir yer. Gözünüz yolun iki yanında sıradan köy evleri yerine muhteşem ahşap işçilikleriyle Köy konaklarına dalar gider.

 
 

İşte o Güzelim Konaklardan biride Hamza Bey Konağı. Giriş kapısındaki kitabeye ve anlatılanlara göre yapılışı Rumi 1299 yılı. Halen alt katı ambar, kiler, depo benzeri işler için kullanılıyor. Üst katta ise salon ve odalar var.




Konağın hikâyesi şöyle. Devir Osmanlı devridir. Padişah II.Bayezid’dir. Oğlu şehzade (Yavuz Sultan)Selim ise Trabzon Valisidir. Candarı yani koruması ve yakın dostunun adı ise Hamza Bey’dir. Babasının öldüğünü duyar duymaz (Candarı)Korumasıyla Kırımdan yola çıkar İstanbul’a gelip tahta oturur. Yaptığı bu hizmetler ve sadakatinin karşılığı olarak ta Yavuz, Hamza Bey’e Kastamonu ve civarının sorumluluğunu verir. Bunun karşılığında ise sefer vakti 2000 sipahi getirecektir.

 



 

Hamza Bey Padişahın emri üzerine Kastamonu’da Sipahi Askeri yetiştirebilmek ve onları eğitebilmek için Trabzon’dan tanıdığı Başesgileri, Kastamonu’ya (Başesgi=Asker eğitmeni, komutan) getirtir. Burada Başesgiler tarafından Sipahi Askerler eğitilir. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine sefere giderken Hamza Bey’e haber salar. Sipahilerini de al Ankara’da buluşalım. Diye. Hamza Bey Ankara’da orduya katılır. Şah İsmail’le yapılan meşhur meydan savaşında Yavuz, Hamza Bey’e yanımdan ayrılma yedekte bekle der. Savaş kızışmıştır. Şahın orduları Yavuzun otağına yaklaşırken Hamza Bey yetişir. Ordusu bozguna uğrayan şah kaçar. Zafer kazanılır. Ordu İstanbul’a dönerken Ankara’da mola vermiştir. Yavuz Hamza Beyin askerlerinin yiğitliği ve sadakatinden çok etkilenmiştir.

 


 

—Kastamonu’dan madem böyle yiğitler çıkmakta var git Osmanlı’ya bunlardan yetiştiresin. Demiş.

Kastamonu’ya dönen Hamza Bey ilk olarak bu gün kışla parkı olarak anılan yere bir Redif Kışlası kurdurmuş. Yani Osmanlı’nın ilk Harp Okulunun temelleri burada atılmış. Ve buradan nice paşalar komutanlar yetişmiş.

 

 

Fakat bunca Askerin iaşesi yemesi içmesi padişaha gönderilecek verginin toplanması zamanla zorlaşmaya başlamış.. Bütün bunlar gün geçtikçe pahalıya mal olmaya başlayınca, Hamza Bey’de çareyi (bu günkü yöneticilerin yaptığı gibi ) halktan alınan vergileri iki katına çıkarmakta bulmuş.
 



 

Bu gün Topçuoğlu olarak bilinen yerde o zamanlar sepetçiler varmış. Onlardan biri de Kastamonu`nun Araç ilçesinin Yukarı Avşar köyünden Osman’mış. . Baba mesleği sepetçiliği de iş edinmiş kendisine. Zaten bir anası, bir kendi. Geçinip gidiyorlarmış. Kollu sepet, ekmek selesi, küfe, çeşit çeşit. Küçüklü büyüklü. Günde birkaç tane yapıp satarsa o günlük ekmeği çıkıyormuş.. O zamanlar Anadolu beylerin elinde.. Beyin emrinde ise  sipahiler. Köy köy; kent kent dolaşıp kazançlarının bir kısmını vergi olarak topluyorlarmış. Ama öyle bir toplayış ki, düşman başına. Sipahilerin dediği dedik, çaldığı düdükmüş. Sipahiler hem zalim! Hem Gaddarmış! İşte Sepetçioğlu`nun yaşadığı devir, böyle bir devirmiş. Sepetçioğlu`nun yaşadığı beylik ise  İsfendiyaroğulları Beyliği.Başında İsfendiyaroğlu Hamza Bey` var. din-iman kıt! İnsaf vicdan hak getire! Öşrü artırdıkça artırıyor. Köylü bir deri bir kemik. Umurunda değil beyin. Durmadan daha çok vergi alınması için emir yağdırıyor.

 

       Sepetçioğlu o zamanlar daha "efe" değil. Osman diye biliniyor. Bir gün dükkânında sepet örüyor Osman. Kapı tekmeyle açılıyor. "Hamza Bey`in emridir. Hafta sonuna kadar yüz tane sepet vereceksin öşür olarak. Ellisi sele, ellisi kulplu olsun". Hafta sonu gelip de sipahiler kapıya dayanınca işler karışıyor. Ortada sepet yok iki kişi yakalamış kollarından. Sürüye sürüye atın terkisine bağlamışlar. Sürmüşler atları doğru Bey`in huzuruna. Daha bir dolu adam bekliyor kapıda. Kiminin üstü başı lime lime, kiminin gözü yaşlı. Osman da girmiş aralarına. Girmiş ya, alıp veriyor, alıp veriyor. Çok geçmeden Bey görünmüş. Elinde nar çubuğu. Sıradan girmiş. "Demek emirlere karşı durursunuz. Canınız ucuz sizin. Keyfiniz bilir. Alın bunları yol yapımına koşun. Demiş.ama..

Osman bir yolunu bulmuş ve kaçmış.

Osman Kastamonu’ya gelir. Kendisine ve halka yapılanların intikamını almak için, Varıp Bey`in konağına ulaşır. Pusu kurar. İsfendiyar oğlu Hamza Bey de at sırtında gezintiye çıkmıştır. Sözün kısası, Sepetçioğlu Osman, hakkından gelir Bey`in. Sonra da atını mahmuzlayıp Gülpü Dağına sığınır. Gaddar Bey`in ölümünü duyan halk sevinç içinde. Dilden dile anlatırlar Sepetçioğlu`nu. Bundan böyle de adını, "Sepetçioğlu Osman Efe" yaparlar. Çokluk da Sepetçioğlu der. Bey öldü diye, beylik dağılmaz elbet. Hamza Bey`in oğlu Rüstem Bey alır beylik sırasını. Babasından daha gaddardır Rüstem Bey. Halkı daha çok ezer. Bir tek Sepetçioğlu karşı durur Rüstem Bey`in buyruklarına. Rüstem Bey Sepetçioğlunun anasıyla nişanlısını yakalatıp konağa getirtir.Ancak bir yolunu bulan Sepetçioğlu onları kurtarır.

Sepetçioğlu, anasıyla nişanlısını da alıp Gülpü Dağına çıkar yeniden. Adı daha da büyümüş. Halk daha tutar olmuş. Beyin yüreği korkulu. Öşürü, eziyeti bırakıp bir tek Sepetçioğlu`nun peşine takmış adamlarını. Sepetçioğlu derseniz üç can. Anasıyla nişanlısı da yardımdan çok yük oluyorlar ona. Sipahilerin yaklaşma haberini duyunca yer değiştiriyorlar. Gün oluyor aç-susuz, saatlerce yürüyorlar. Anası derseniz yaşlı. Yola dayanamıyor. Teslim olmayı da istemiyor. Biliyor ki Rüstem Bey sağ komaz bu kez. Derken sipahilerin tuzağına düşüyorlar bir gün. Sepetçioğlu, aslanlar gibi dövüşüyor. Nişanlısı da öyle. Ama anası; anası yürüyemiyor gayrı. Vuruşa vuruşa geri çekiliyorlar. Ama uzun sürmüyor bu. Sipahiler dağın tepesini dolanıp arkadan sarıyorlar. Daha çok dayanamıyor Sepetçioğlu. Üçünün ölüsünü şenlikle şehire getiriyor sipahiler. Günlerce yiyip içip keyfediyorlar. Halk geriden geriden izliyor bu şenlikleri. Bir de türkü yakıyorlar Sepetçioğlu için. Alıp Sepetçioğlu`nun tüm yiğitliğini koyuyorlar bu türküye...

Sepetçioğlu bir ananın kuzusu,
Hiç gitmiyor kollarımın sızısı,
Böyle imiş alnımızın yazısı,
Yassıl dağlar, Osman Efem geliyor.

Kalk gidelim kışla önü aşağı,
Salıvermiş ince belden kuşağı,
Yaman olur Kastamonu uşağı,
Yassıl dağlar, Osman Efem geliyor aman!

Kastamonu’nun hemen yanı başında hem de böyle bir hikâyeye sahip bir konak. Şu kırık dökük yıkılıverecekmiş gibi eğreti duvarların ardında Kastamonu’nun tarihi yatıyor. Belki şu avluda Hamza Bey. Elinde nar çubuğu"Demek emirlere karşı durursunuz. Canınız ucuz sizin. Keyfiniz bilir. Alın bunları yol yapımına koşun." Diye kükremiştir..Belki su çayırlıkta sipahiler talim yapmıştır.Şu ahırlarda atlar yetiştirilmiştir.Adım atılan her yerden tarih fışkırıyor..
 
  Bugün 12 ziyaretçi (14 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol