(31 Ağustos 1925)
Bir dakika tevakkuf etmek lütfunda bulununuz Sevgili Gazimiz!
Çok derin bir hasret ve hicrandan sonra sizi meserret yaşlarıyla selamlayan, sizi istikbal eden Kastamonulular şu dakikada sizden acı gözyaşlarıyla ayrılmak bedbahtlığında bulunuyorlar. Bu ayrılık bize çok hazin ve çok acı gelecek.
Hepimiz bir çok ayrılıklar gördük. Anamızdan ayrıldık, babamızdan ayrıldık, kardeşimizden ayrıldık, hemşiremizden ayrıldık. Fakat bu ayrılık bunların hiçbirisine benzemiyor.
Sevgili Gazimiz!
Şimdi sizden ayrılacağız, öyle mi? fakat bilmiyorum, sizden ayrılmak için ayaklarımız nasıl harekete geldi de buraya, huzuruna toplandık. Bilmiyorum, ellerimizi sizden ayrılmak için ellerinize nasıl uzatacağız? Fakat bu eller titreyecek ve belki de ayrılmak için uzanmayacaktır. (alkışlar)
Mukaddes Müncimiz!
Size kavuşmakla sermest olan, sekiz gündür sizi âğûşunda yaşatmakla bir mecnun meserreti geçiren bizler hiç düşünmemiştik ki sizden ayrılacağız.
“ayrılmak!” bilmiyorum, bu kelimeyi nasıl telaffuz edebiliyorum?
Sevgili Gazimiz!
Bizde çok hoş, çok ulvi hâtıralar bıraktınız. Bu hatıraları daima göz yaşlarımızla tezkar edeceğiz. Ilgaz’ın eteğinde ilk defa mübarek ellerinizi sıktığımız dakikaları, sizi burada aşkın en derin bir hasretiyle selamladığımız akşamı, sizi İnebolu’ya, Taşköprü’ye giderken bir çocuk sevinciyle alkışladığımız demleri hiç unutmayacağız. Bütün bu gezdiğiniz, bastığınız topraklar bizim için mukaddes ve mübarek oldu.
Sevgili Gazimiz!
Sizi çok, pek çok seviyoruz. Sizden ayrılmak, bu bize ne kadar acı, ne kadar matemli geliyor!..
Sizi seviyoruz. Çünki siz bizi muhakkak bir ölümden, bir esaretten kurtardınız. O karanlık gecede siz ufkumuzda çok şen, çok sevimli ve şetaretli bir yıldız oldunuz. Hatırlıyor musunuz, biz sizden aldığımız sihirli ziya ile, sarsılmaz iman ile bize gösterdiğiniz o selamet yolunda yürüdük. Biz o yolu bir seyyah kafilesi gibi şen ve şatır geçtik. Sonra siz bir güneş oldunuz, namus ve haysiyetimizle istihza eden Bizans’ın hayasız çocuklarını bir mercimek gibi Anadolu’nun harim-i ismetinde yaktınız ve boğdunuz. (şiddetli ve sürekli alkışlar)
Bütün dünyanın mukadderatına hâkim ve sahip olan milletlerin en büyük simaları sizin karşınızda, bu güneş karşısında hürmetle eğildiler. (çok şiddetli ve sürekli alkışlar)
İşte biz o vakit Ey Sevgili Dâhi, derin bir uykudan uyanır gibi uyandık. Gözlerimiz pembe bir sabah içinde açıldı.
Biz 31 ağustosta kurtarılan beş bin yıllık tarihimizi sizin nâmütenahi dehanıza ve kuvvetinize medyunuz. (alkışlar)
Büyük Dâhimiz!
Asırlardan beri kollarımızı bağlayan, bizi daima felaketten felakete sürükleyen, lüzumsuz ve manasız eski bir posta yapışarak muttasıl Türklük kanının emen o hıyanet müessesesini de sizden aldığımız feyiz ve ilhamla yıktık. (şiddetli alkışlar) Kendi zevk ve sefahatinden başka bir şeyi düşünmeyen bu meş’um müessese asırlardan beri bizim felaketlerimize, pâymâl olan namus ve haysiyetimize gülüyor ve seyirci kalıyordu. Seyirci diyorum, hayır, son büyük tehlikede o bir seyirci değil, açıktan açığa kalbimize saldıran bir yılan olmuş ve tarihe emsali nâmesbuk bir hıyanet misali irae etmişti. Bizi haricen yıkamayan düşmanlarımıza, bizi dahilen kalbimizden vurdurmak şenaatini îka etmek isteyen bu menhus müesseseyi, içi yılan ve akreplerle dolu olan bu yuvayı yıktığımız gün Türklüğün yevm-i i’tilası (yükselme günü) oldu. (ş,ddetli ve sürekli alkışlar ve bravo sesleri)
Şarkta baş kaldıran taassup ve sevgili cumhuriyetimize suikast hareketleri bütün Kastamonu gençliğini ağzeb ve tehyiç etmişti. Hükümetimizin çok şedit icraatıyla az zamanda bastırılan bu taassup ve hıyanet kıyamında Kastamonu gençliğine bir vazife terettüp etmemiş bulunmasından bura gençliği müteessirdir. Çünki cumhuriyetimize yan gözle bakanları ifna etmeyi Kastamonu gençliği çok şerefli ve kudsi bir vazife telakki ediyor.
Sevgili Reisimiz!
Muhtelif ve iğfalkâr kısveler içinde meş’um, sakim ve hasis düşünceler altında hareket eden, cumhuriyetimizi ifsat etmek isteyen zümrelere, tarikatlara karşı Kastamonu gençliği çok büyük nefret ve hiddet duyuyor.
Kastamonu ve Kastamonu gençliği bu muhtelif şekil ve surette memleketi iğfal etmek isteyenlerin en şeytankar düşüncelerini his ve tefrik edebilecek kabiliyettedir. Kastamonu tek bir kalbdir. O kalb yalnız Sevgili Gazimiz, yalnız sizin için çarpıyor. (sürekli ve şiddetli alkışlar) Biz saadet ve selamete sizin gösterdiğiniz ışıkla varacağımıza iman ettik. Sizin açtığınız inkılap ve reha yolunda hiç düşünmeden ve durmadan yürüyoruz ve yürüyeceğiz. (bravo sedaları ve alkışlar)
Siz çok az uyku uyursunuz değil mi? hatta bazen bütün bir geceyi uyanık geçiriyorsunuz. Hayatınızın bu tabii haklarını da hep bizim için, aşığı bulunduğunuz bu millet için feda ediyorsunuz değil mi? sizin dimağınızı işgal eden bir şey var: “Türk Milleti.”
Siz bu mukaddes vücudunuzu onun şeref ve ikbaline hasrettiniz. Fakat Ey Sevgili Gazimiz, söyleyiniz: biz size karşı minnet ve şükran borçlarımızı nasıl ödeyebileceğiz?
Biliyor musunuz Sevgili Gazimiz tarih sizin için ne kaydedecek?
“Mustafa Kemal’in kalbi yalnız Türk milleti için çarpıyordu. Türk Milleti tek bir kalbdi; bu kalb yalnız Mustafa Kemal için çarpıyordu. (şiddetli ve sürekli alkışlar)
Mustafa Kemal bir dimağdı. Bu dimağ yalnız Türk milletini, Türk Milletinin saadetini düşünü-yordu. Türk milleti tek bir dimağdı. Bu dimağ bütün feyzini, kudretini onun dimağından alıyordu.”
Ve sonra ilave edecek:
“Mustafa Kemal Türk kuvvetini, zeka ve kabiliyetini tecessüm ettiren bîpâyan bir dâhi idi.” (dakikalarca devam eden şiddetli ve sürekli alkışlar)
İnebolu ve Kastamonu’da verdiğiniz nasihatler bizim için mukaddes düsturlardır. O düsturları kemal-i azim ve şiddetle tatbik edeceğiz. O düsturlar bizi, Türk Milletini Garp Medeniyetinin bir sehpası yapmak istiyor. Söyleyiniz Paşam, bize nasihat ediniz! Biz sizin sözlerinizi tutacağız. Çünki sözlerinizi tutmak saadete erişmek demektir.
Mukaddes Gazimiz!
Görüyorum ki bizden ayrılmak istiyorsunuz. Fakat biliniz ki buna tahammülümüz yoktur. Şu anda huzurunuzda muttasıl heyecanlı dakikalar yaşayan muazzez hemşehrilerimin hüzün ve teessürlerini ifade edemeyeceğim. Zaten lisanın kudreti buna kafi değildir. Eminim ki rahim kalbiniz şu anda hicran ateşiyle yanan kalblerimizin şerarelerini (kıvılcımlarını) hissediyor. Gözlerimize dikkat buyurunuz. Bu gözler şimdi Ankara’ya teveccüh edecek olan otomobilinizi seyir ve temâşâ edebilecek kabiliyette değildir. Biz sizi çok seviyoruz. Siz de bizi seviniz ve bizden ayrılmayınız Sevgili Paşam! Size meftunuz, size bir mecnun gibi meftunuz! (çok heyecanlı ve devamlı alkışlar, hıçkırık sesleri)
Ey Türkün Gözbebeği!
Şu heyecanlı dakikada bir hakikati ifşa etmekten kendimi alamayacağım. Bütün vatandaşlarımın kıskanmamalarını rica ediyorum:
Sizi bütün Türk Milleti çok derin bir aşk ve hararetle seviyor. Fakat Ey Sevgili Gazimiz, Kastamonuluların aşkı onların kökünden daha derin, daha yüksektir. (sürekli ve şiddetli alkışlar)
Sevgili Gazimiz!
Biliyorum gideceksiniz. Bizi sevdiğiniz için gideceksiniz. Büyük vazifeniz sizi bizden ayırmak mecburiyetinde, fakat rica ediyorum, takdir buyurunuz ki his …….ye hâkimdir. Hissiyatımızın ateşleri içindeyiz. Bize bir teselli bahşediniz, vaat ediniz sevgili Paşam vaat ediniz! Sizden ayrılan gözlerimiz bir daha size ne zaman kavuşacak? Ne vakit? Bunu, bu vaadi sizden istiyoruz. Yoksa sizden ayrılmaklığımıza imkan yoktur.
Paşam teselli bahşediniz, teselli! Bunu bekliyoruz ve istiyoruz. (alkışlar)
Yaşa Mukaddes Gazimiz! Yaşa Ruhumuz, Canımız! Yaşa sevgilimiz, yaşa! (çok şiddetli ve sürekli alkışlar)
|